Hal Böyleyken Nereye Bu Gidiş?

Üstte David Eagleman'ın bir yükseklisans öğrencisiyle üzerinde çalıştığı "Yeni Duyu Geliştirme" projesinin TED videosu var. Gerçekten etkileyici bir gelişmeden bahsettiği muhakkak ama...


Sinirbilimin insana neler kazandırabileceğine dair az çok tahmin edilebilir gelişmelerden birini gerçekleşmiş olarak izlemek etkileyici tabii ki. Bu nedenle bir taraftan mutluluk hissederken diğer taraftan var olan teknolojilerini nasıl kullandığını bildiğimiz insanlığı gözönüne alınca neredeyse "aman Allah'ım, olamaz" dercesine endişe duymaktan geri duramıyor insan.


Şurası gerçek ki evet Batı kültürü açısından muhteşem bir adım fakat gereğinden fazla hızlı bir evrimleşme bu. Daha görmenin, duymanın sorumluluklarını yerine getirmezken bir de yeni duyu organlarının sorumlulukları..? En önemli teknolojileri öldürmek üzerine olan bu insanların kazanacakları yeni duyularla daha çok öldüreceklerini, zalimlik edeceklerini kestirmek zor mu?.


Ayrıca insan beynini bir biyolojik işlemci olarak gören bu zihniyetin mesela insanlık, canlılık  hatta canlı cansız tüm ekosistem için endişelenen insanların 'yürek sancısına' nasıl tepki vereceğini sanıyorsunuz? Ruhsuzluk etmediler mi şimdiye kadar, şimdiden sonra da etmeyecekler mi? Yürek, ruh..? Bir biyoişlemcinin yani beynin bir fonksiyonundan ibaret olarak görülmeyecek mi bu kavramlar?


Peki geçelim bu eski moda endişeleri ve daha fonksiyonel bakalım meseleye. İster bir yaratıcıya ister evrim sürecine inanın, daha fazla duyu sahibi olmayışımızın bir anlamı vardır. Çünkü bunun bir bedeli var. Genel bir ilkedir bir sistemde bir şey kazanırken karşılığında başka birşeyden kaybederiz. Basit makinalar gibi mesela. Yoldan kaznırsanız güçten kaybedersiniz. Ancak vücudumuzun kalan parçalarının bağlı olduğu böyle bir genel düzeni tamamen değiştirmek üzereyiz. Daha fazla enerji ihtiyacı mesela nasıl çözülecek? Bir sanayi devrimi bile dünyayı iklim açısında ne hale getirdi. Yeni bir enerji ihtiyacı patlamasını kaldırabilecek bir dünya mı bu dünya?


Hem yeni duyuları olan ve evrimin yeni bir basamağına geçmiş yeni bir canlı olacağız ama kalbimiz hala bir insan gibi acımaya devam edecek, bir insan gibi üremek isteyeceğiz, bir insan gibi lezzetli bir yemek için birilerini öldürmeyi göze alabileceğiz. Yemek içmek, uyumak cinsellik gibi ihtiyaçlarımız belki olağan sürecinde ilerleyen bir gelişme ile zamanla "bir yolunu bulacak beyin" tarafından terkedilecekti ama artık şu durumda onlar esas yaşama sebebi gibi kalacak. Oysa beynin de bağlı olduğu bir ekosistemde başka türlü bir yöne gidecektik belki de. Şimdi bu gidişi kestik ve yeni bir evrimleşme yönüne doğru çevirdik yönümüzü. İyi ama "NEREYE?"


Sırf hızlı koşabildiği için hızlı koşan bir tavşana bir dur der gibi hissediyorum ama bizi, insanlığı, canlılığı bu noktaya getiren "süreci" anlamadan, bütün bunların neden böyle olduğunu bilmeden, nereden geldiğimizi cevaplamadan nereye doğru gideceğimizi nasıl bileceğiz? Gerçek yönümüzün ne olması gerektiğini kestirince bütün bu gelişmelerin gereksiz yüklerini bir çırpıda atabilecek miyiz üzerimizden, yoksa dikkatimizi hedefimizden tamamen saptıran bu gelişmeler nedeniyle sonsuz varlık evreninde yitip giden bir çıkmaz yola mı dönüşeceğiz? Oysa bir kaplumbağa bilgeliği ve hızıyla ilerlesek bile evren bizi büyük bir hızla bir yerlere taşımıyor mu? Tüm bu teknolojik gelişmelere sahip değilken bile göz gibi muhteşem bir organı geliştiren bu "süreç" (yaratılış veya evrim ne derseniz deyin), hazır olunca bizi başka nerelere taşıyabilirdi, yeterince düşündük mü?


Ayrıca, kadim bilgeliğin yoluyla gidipte modern tekniğin ulaştığı bu yeteneklere eski moda vücuduyla zaten sahip olduğunu iddia eden onca insanın bu iddialarını ne yapacağız? Yani, bir ahlaki kullanım kılavuzuyla birlikte yetenek kazandıran 'irfan' versus ahlakı bir genel kültür bilgisi haline getiren bir 'ilim' (bilim)? Cevap verebildik mi bu ikileme?


Kadim zamanlardan kalan bir bilgemiz de yok bir geleneğimiz de. Din haricinde. Maalesef din de geçmişe toptan kötü gözle bakan modernlik sayesinde bir yük olarak algılanıyor. Oysa insanlığın tüm birikimiyle ve yaratıcısının kullanım önerileriyle bağı din üzerinden kuruluyor. Yaratıcı din ile tam bir kullanım kılavuzu sunuyor.


Dinin işaret ettiği bilgilere, imkanlara ve ahlak önerilerine en azından epistemolojik bir merakla yaklaşınca bile keşfedilecek daha nice "duyu organlarının"olduğuna inanıyorum. İnsanın, var olmanın bu potansiyelini insanlığın ortak geçmişinden ve "duyu ötesi" veya "süper duyular"a ait alandan kopararak sırf elektronikle ve mekanikle kurmaya çalışmak insana çok pahalıya malolacaktır diyorum. Vesselam

Ne Düşünüyorsunuz Bu Konuda:

Daha yeni Daha eski