Cehaletimiz Arttıkça Sorular Basitleşiyor

image

Sokrates öğrenmenin aslında bir hatırlama olduğunu iddia edermiş. Ancak insanın “bilmediğini sandığı bilgiler"i hatırlaması için kendisi gibi bir "ebe"ye ihtiyacı olduğunu söylermiş. Yani sorduğu sorularla insanların bildiklerini "doğurmasına (mayotik)” yardım edermiş.

Ardı ardına gelen bu soru cevap faslına geçmeden önce karşısındakini bildiğini ve bilmediğini sandıklarını ifade etmesi için cesaretlendirmek üzere önce kendi bilgisizliğinden dem vururmuş. Sonra her bir soru ile adım adım ilerleyerek muhatabının bildiklerinin yanlış olabileceğini, bilmediğini sandıkları şeyleri ise aslında bildiklerini ortaya çıkarırmış.

Sokrates'in bu yönteminde soru cevap faslından önceki ön mülakat çok önemlidir. Çünkü bu konuşma esnasında insanlar hem bildiklerini veya bilmediklerini hem de zihinlerinin nasıl işlediğini göstermiş olurlar. Soru cevapla birlikte ise genel geçer cevaplar arasında boğulan kişisel bilme yöntemlerinin ve bilgilerinin ortaya çıkışına şahit olurlar. Bu yönüyle “doğurma”, yine Sokrates'in önem verdiği bir ilke olan “Kendini Tanı!” ile uyumludur.

Ön mülakat ayrıca asıl konuşmanın seviyesini belirler. Bu seviyeyi, Sokrates'in “Bildiğim tek şey hiç bir şey bilmediğimdir.” sözünden hareketle “cehaletinin farkında olma” seviyesi ile ilişkilendirirsek, cehalete dair en az farkındalığın gerçek cahillik olduğunu söyleyebiliriz. Buradan devamla cehalete dair farkındalığın artmasıyla insanın giderek bilgeleşeceği, hikmet ehli olacağı sonucuna ulaşırız.

Eee…?

Bilgimize güvenimiz giderek artıyor. Yani cehaletimizi giderek daha az farkediyoruz. Seviye düşüyor, düştükçe Hikmet'in Sahibi daha basit soruyor. Açık, ayan beyan soruyor, yanlış anlamaya mahal bırakmayacak şekilde soruyor: Filistin, Afganistan, Irak, Suriye, Mısır, Doğu Türkistan…

Cevabın ne?

Ne Düşünüyorsunuz Bu Konuda:

Daha yeni Daha eski