Covid19 “Uygarlık”a Ne Kattı?

Başlıktaki “Uygarlık”, bu tezde de yer aldığı çerçevede bir uygarlık kavramına işaret ediyor olsa da İnsanlık anlamında uygarlığa da işaret etmektedir. Dolayısıyla Covid19 salgınının çalışmamı nasıl test ettiğinden bahsedebileceğimiz gibi İnsanlığa da bazı katkılarda bulunduğu, ona birşeyler öğrettiği ve bir yöne doğru yönelttiğinden de bahsedebileceğimiz muhakkak. Örneğin Covid19 salgını çalışma düzenleri gibi bazı alanlarda oldukça radikal, gündelik hayatın, sokağa çıkma yasakları gibi, bazı düzenlemelerinde de geçici olacağını düşündüğüm çeşitli değişimlere neden oldu. Tezi kitaba dönüştürme için çalışma fırsatı bulabildiğim bi kaç aylık dönem Covid19 salgını ile çakışınca kitap için yazmaya başladığım önsözün de ana çerçevesini belirlemiş oldu.

Doğrusu yeni bir kültürel seviye üzerine bir tez yazıp bu tezin temel iddiasının bu kadar çabuk sınanacağını veya konjonktürel bir temele kavuşacağını öngörmek oldukça zordur. Hatta şehirleşme ölçeğinde bir arada yaşama çözümlerinin anıldığı şöyle bir ifadeyi; “ancak artık küresel ısınmanın, küresel sonuçları olan doğal afetlerin, küresel ekonomik krizlerin ve küresel etkileri olan savaşların; yani doğal ve insanî sorunların, dünya ölçeğinde ele alınması gerektiği gerçeği ile yüzleşilmektedir. Havaya ve suya, hayvanlara ve bitkilere, virüslere ve bakterilere, çöplere ve silahlara, paraya ve hırslara sınır çizilemediği anlaşılmıştır.” yazmış olmak dahi Covid19 gibi bir darbeyi, şiddetini, gerçekliğini vs. öngörmekte bir fark yaratmıyor. Diğer taraftan böyle bir olayın uzun vadede öngörülemezliği kadar, olgunun orta vadede öngörülebilirliğinden de bahsetmek mümkündür. Hatta daha da ötesinde yukarıda tekrar andığım ifadelerin de denk düştüğü daha kapsamlı, kuramsal ölçekli, başka bir açıdan organizasyonel olarak stratejik seviyede ve hatta onun da ötesinde fikri yani “idea”l seviyede yaklaşmakta olanları sezebilmek pek de imkansız değil. Bu nedenle bu bağlamlarda “evet, tam da bundan bahsediyordum” deme hakkını gördüm kendimde, Covid19 salgını başladığında. Bu nedenle uygulamalı bir Sosyal Bilim deneyim yaşıyoruz, diyebiliriz. Evet, kendi başına dahi oldukça zor bir deneyim: İnsanlar hayatlarını kaybediyorlar, sağlıklarında kalıcı izler ediniyorlar, gelirleri düşüyor vs. Diğer taraftan bir Veba salgını boyutunda bir deneyim de değil yaşadığımız. Dolayısıyla olası daha sert vakalar için büyük bir deneyim fırsatı olarak görmek daha mümkün bu dönemi. 

Sanırım en başta şunun farkına varmak gerekiyor: Salgın hastalıkların mekanizması yani tekniği hakkında neler bildiğimiz kadar, salgın hastalıkları yönetme konusunda da neler bildiğimizi artık daha fazla önemsemeliyiz? Şu andaki karantina uygulamaları ne kadar amacına uygun? Ekonomi, sağlık, güvenlik… açısından yeterince teknik bilgiye sahip olsak da bunları enuygun oranda bir araya getirip çoğunluğu ikna edecek ve uygulanabilir bir karantina pratiği ortaya koyabildik mi? Pek sanmıyorum. Bu durumda İnsanlık olarak ekonominin, sağlığın tekniğinde çok gelişmiş olmamız bizi sandığımız kadar ileri taşımış olmuyor. Yani diyebiliriz ki, Covid19 İnsanlık için eskatolojik, kıyametvari bir sona neden olmayacak belki ama sonumuzun da teknik bilgi eksikliğinden çok etik uygulama eksikliğinden olacağını göstermiş olacak.

Başta da bahsettiğim bu türde öngörüler genelde devamı ile hem sınanırlar hem mükellef tutulurlar. Bu durumda sonraya dair bir başka öngörü veya çözüm önerisi de ister istemez beklenecek demektir. İşte bu çalışmanın asıl konusu budur: Bizi insanlık olarak bugünlere kadar ulaştıran fikri, organizasyonel, paradigmatik yapılarla bundan ötesine gidebilecek miyiz acaba? Mesaj (Contact) filmini hatırlarsınız. Filmin bir sahnesinde Ellie, jüriye, uzaylılarla karşılaşınca en önemli sorusunun ne olacağı hakkında bilgi veriyor. Filmin 1:23:14 saniyesindeki bu soru şudur: “Nasıl yaptınız? Nasıl geliştiniz? Kendinizi yok etmeden teknolojik evrimi nasıl başardınız?” Evet trilyon dolarlık soru bir Fizik sorusu değil, bir kültür, uygarlık, sosyal bilim sorusu yani: Bu teknik güçle nasıl başa çıkabildiniz? Böyle bir korkunç güce ulaşan nefislerinizi hangi değer sistemleriyle dizginlemeyi başarabildiniz? Hani bir dönem bir reklam filmi diyordu ya “Kontrolsüz güç güç değildir” diye. Aslında kontrolsüz güç güçtür de daha çok yıkıma yarar, yapıma değil. Öyle bir güç de güçten sayılmaz hale gelinir. Hatta bir noktadan sonra “keskin sirke küpüne zarardır” misali kendi mahvına bile neden olabilir. Yani evet güç kadar, hatta ondan daha önemlisi o gücü neyle kontrol edebildiğinizdir.

İşte medeniyet seviyesindeki kültür anlayışı günümüzdeki güç seviyesine ulaşmış Uygarlıklar için yeterli gelmemektedirler. Yani beden ergenliğe girmiş ama zihin hala çocuk zihni. Dolayısıyla saçmalaması çok olası. Zihin yapısını nasıl geliştirmemiz gerekiyor, burada onu konuşacağız.

Ne Düşünüyorsunuz Bu Konuda:

Daha yeni Daha eski