Kudüs

Estetik bağlamda iddialı olmasa da önerdiği eylem fikri açısından ciddiye alınabilir olduğunu düşündüğüm Mico, tüm İslam Alemi'nin İsrail'in haddini aşan zulümlerine tepkisini göstermesi amacıyla Edward Said gibi veya Hac'daki şeytan taşlama ritüeli gibi bir sembolik taşlamanın, dualar ve El-Kahhar ism-i şerifi eşliğinde, bizi, Ebrehe'nin ordusunun ebabiller tarafından sadece taşla bozguna uğratılmasına benzer bir sonuca ulaştırabileceğini savunmaktadır.

"Söylemesi kolay, bakalım oluyor mu?" diye kontrol etmek için ve İslam'ın kutsal mescitlerinden birinde dua etmek ve umre ile başlamam gerektiğini düşündüğüm bir dizi yurtdışı seyahatine umre olmuyor bari Mescid-i Aksa olsun düşüncesiyle başlamak için 3 Ağustos'ta nihayet yola revan olabildim.

Tam yola çıkacağım gün öğrendim ki Sayın Cuhurbaşkanı'da daha bir kaç gün önce benzer bir tavsiyede bulunmuş. Doğrusu protesto imkanını araştırmak için yola çıkıp, bu bağlamda sadece sınırlı bir destekle yetinmek zorunda kalınca benim için bu çağrı bir teselli de olmuştur. En nihayetinde gerçekten ama gerçekten orada sırf görünerek bile zalime korku, mazluma umut olunabildiğini gördüm. İşte bu beni az da olsa teselli etmiştir. Yani sayın Cumhurbaşkanı'nın sadece tatil için gider gibi gidin önerisi bile gerçekten çok anlamlı olabiliyor haberiniz olsun.

2 Ağustos'ta 3 Ağustos için bilet almış olmama rağmen Erzurum- İstanbul- Telaviv gidiş dönüş 1186 TL gibi bir fiyata bilet almış olmak gerçekten iyidi. Eğer bi kaç gün öncesinden alabilmiş olsaydım 850 TL'ye bile bulabilirdim. Bu nedenle acaba İsrail bir teşvik filan mı uyguluyordu kendi havaalanından kendi kontrolünde seyahat edilmesi için, derken geçenlerde THY'nin İstanbul- Kudüs'e (Telaviv üzerinden tabii) 159$ fiyat ile bir kampanya başlattığını okudum. Bu elbette iyi bir fiyat ama bir daha Kudüs'e gidebilirsem Ürdün üzerinden denemek gerektiğini düşünüyorum. Çünkü bir yeşil pasaportlu olmama rağmen Telaviv havaalanında o kadar sorgu suale tabi tutulmak hiç hoşuma gitmedi. Muhtemelen benzer uygulamalarla kara sınır kapısında da karşılaşmak mümkündür ancak yine de bir adım ötesinin başka bir müslüman ülke olduğunu bilmek az da olsa rahatlatıcı gelir sanırım. Bu zalimlere hiç güvenemiyorum.

Havaalanlarında aktarmalarda okurum diye yanıma Falih Rıfkı Atay'ın Zeytindağı kitabını aldım. Okuyan bilir bir yanıyla gerçekten iyi bir seçim ama bir yanıyla insana ne yaptığını da sorgulatmıyor değil. Aslında bu seyahatin tamamı böyle bir sorgulamaya neden oldu ama bunu geçelim.

İnternet alemini araştırdığımda Telaviv havalanında hem İsrail'e girerken hem çıkarken en az 4-5 saatlik prosedürlerden, sorgulamalardan bahsolunuyordu. Girerken hiçbir sorgu sual olmadan sadece pasaport polisinin önünde 15 dakikalık sıra bekledim ama çıkarken gizli servis ajanı olduğunu söyleyen (Secret service deyip bir kimlik göstermişti) iki kişi ile birlikte 4 polis kılıklının sorgu sualine maruz kaldım. Yine de çıkışım da 1 saatlik bir zamana sığdı diyebilirim. Bunda yeşil pasaportun etkisi de olmuştur muhtemelen ama öyle yazıldığı gibi olmuyor pek sanırım. Yine de tekraren "Bu zalimlere hiç güven olmuyor".

Telaviv havaalanında indikten sonra Tourist Information masasından hem şehrin bir haritası hem de istediğiniz yere ulaşım hakkında bilgi alınabiliyor. Havaalanından gerçekten konforlu kompartmanlara sahip trenlerle şehre ulaşım hem kolay hem ucuz (12 Şekel, 1şekel yaklaşık 1 TL). Bizim şehirlerarası yolculuklarda bindiğimiz otobüslerle de 16 şekele şehir merkezine ulaşılabilir. "Central Bus Station"da indikten sonra oradan Kudüs'e 16 şekele otobüs bulmak mümkün.

Bu arada mümkünse havaalanındaki döviz bürosundan para bozdurmayın. Alış- satış arasındaki farkı yetereli görmüyorlar ki bir de "komisyon" deyip para kesiyorlar 3-5 birşeyler. Yazık yani, para kaptırmayın bunlara.

Benim booking sitelerinden ayarladığım hostel Kudüs'te gerçekten oldukça merkezi bir yerdeydi. İnternet aleminde Old City içindeki Haşimi Hotel sitayişle anılsa da (benim bütçeme göre biraz pahalı geldi) Haşimi otelden 10 dakika yürüme uzaklığında bir hostel için 3 gecelik 170 şekel ödemek makul geldi bana. Tabii yurt yatakhanesi mantığında çalışan hostellerde güvenlik, temizlik her zaman bir soru işaretidir. Benim kaldığım Old City yakınındaki ve sanırım Kudüs'ün batısında kalan Palm Hostel'in Otel kısmı da vardı  ve tabii ki daha pahalıydı. Hosteli galiba Ermeniler işletiyordu. Oraya gidiş amacınıza göre destek olmak için booking sitelerinden Filistinlilerin bölgesinde (Doğu Kudüs, Beytüllahim veya Ramallah başlıklı aramalarla)  Filistinliler tarafından işletilen bir hostel veya otel de bulunabilir, daha fazla aramak lazım, benim aramak için çok vaktim olmadı maalesef.

IMG_2473.jpgİlk gün akşama doğru hostele girmeme rağmen çantayı bırakınca hemen Old City'ye doğru ilk yürüyüşüme çıktım. Old City yani Eski Şehir... Kudüs'ün Kanuni Sultan Süleyman'ın yaptırdığı surlarla çevrilmiş eski merkezi. Hala ciddi bir ticaret ve iskan merkezi. Şehrin Muslim Quarter, Jewish Quarter ve Christian Quarter denilen ve Müslümanlara, Yahudilere ve Hıristiyanlara ayrılmış bölümleri var. Örneğin kaldığım hostelin de yakın olduğu Damascus (Şam) kapısı müslümanların bölgesine açılıyor. Old City'nin çarşı pazar kısmı genelde dar sokaklar ve küçük dükkanlar şeklinde yapılanmış olsa da müslümanların kısmındaki dükkanlar daha küçük, sokaklar daha dar ve maalesef daha bakımsız.

IMG_2430.jpgDamascus kapısından girince yaklaşık 10 dakikalık sağa sola sapmaya pek gerek bırakmayan bir yürüyüşten sonra nihayet Mescidi Aksa'nın kapılarından birine ulaşılıyor. İk gün perşembeydi ve ertesi gün içerde Cuma'nın kılınıp kılınamayacağı pek belli değildi. Girişte önce İsrail polis ve askerlerinden oluşan bir grup karşılıyor gelenleri. Aksa'nın eski şehire açılan belki on tane kapısı var ve hepsinde de beşerli onarlı bekleyen İsrail askerleri görmek olağan işlerden. İnternet alemindeki yazılarda Filistinlilerin girişte müslüman olup olmadığımızı sorduğu yazıyordu ama İsrail'lilerde sordu bana her seferinde. İsrailliler pasaport istedi veya eski kimlikteki din hanesine baktı, kapının iç kısmında bekleyenler ve Guard of Aqsa logolu tişörtler giyen Filistinliler ise Fatiha okutuyor. Başlarda şirin gelse de bi kaç kere gidip gelince can sıkıcı ve biraz da aşağılayıcı gelmeye başladı bana.

IMG_2429.jpgBu konu bence oldukça sorunlu bir konu. 21 Ağustos 1969'da Mihael Denis Ruhan adlı bir Avusturalyalı'nın, Mescidi Aksa'yı yakma girişiminde bulunmasından dolayı gayrimüslimleri almamaya başlamışlar ama bence şehre dünyanın her yanından gelen ve sayısı cidden çok fazla olan turistlerin gözünden bakınca, Aksa'nın görülmediği bir Kudüs gezisinden geriye akılda bir Yahudi- Hhıristiyan kentinin kalacağı muhakkak. Hostelde aynı odada kaldığım Çinli, göremediği Aksa'nın fotoğrafını benden istedi mesela. Bu fotoğraflar olmadan Kudüs, ağlama duvarı, Haridi Yahudiler, Kutsal Kabir Kilisesi ve benzeri bir çok sinagog ve kiliseden ibaret kalıyor. Şehri onca zaman barış içinde idare etmiş Müslüman ve Türk kimliğine dair eserlerden bir eski şehrin surları kalıyor. Elbette bölgeye yayılmış başka birçok eser vardır ama buranın odak noktasının Tapınak Ttepesi olduğunu unutmayalım.

Ayrıca tıpkı Kabe'yi içeren Mescidi Haram'a gayrimüslimlerin alınmaması gibi bir uygulama insana Aksa'yı da acaba Kabe ile bir mi tutuyorlar düşüncesini getirmiyor değil. Şimdi, ilk kıbledir evet, ama Aksa'nın yeri ayrıdır, Kabe'nin yeri ayrıdır. Dolayısıyla bu uygulama bu bağlamlarda hatalıdır ve biran önce vazgeçilmelidir. Elbette güvenliğe ve mekanın kutsiyetine uygun bir takım düzenlemeler yapılabilir ama yasaklamak İsrail'e daha çok hizmet ediyor gibi geldi bana ve sanırım tam da bu nedenle İsrail polisi de Aksa kapılarında şevkle Müslüman olup olmadığınızı soruyor.

Müslüman olduğumu söyledikten sonrası ise zaman zaman gerçekten oldukça ilginç oluyordu. Diyalog yaklaşık şu şekilde gelişiyor: (Önce sanırım İbranice veya Arapça birşeyler söylüyorlar. Anlamadığını görünce İngilizce'ye dönüyorlar)

Müslüman mısın?

Evet, Elhamdülillah

Nerelisin?

Türkiye

Kimliğini görebilir miyim?

Buradan sonra hemen her seferinde küçük çaplı gerilimler yaşadık. Benim hırslı oluşumla da alakalı olabilir ama genel olarak bu cevabın özellikle siyah üniformalıları rahatsız ettiğini hissettim diyebilirim. Türkiye'den geldiğimi öğrenen müslümanların ise yüzlerine bi genişleme, bir mutluluk yerleşiyordu.

Kapıdan girdikten sonra müslüman görevliler bazen sordular bazen sormadılar müslüman olup olmadığımı. Onlarında çoğunlukla İsrail polisinin sorgusuyla yetindiği anlaşılıyor. Yine de kendilerine heyecanlı ergenlerin eşlik ettiği bazı gruplar Fatiha okutuyor. Hemen her seferinde 80'lerde Erzurum'luların Karslılara ettikleri aklıma geldi. Kadere bak dedim, bir Erzurumlu'ya da Müslüman mısın deyip Fatiha okuttular yani. Ben kimseye öyle birşey yapmamıştım ama niyeyse benim önüme geldi :D

Ertesi gün Cuma'ydı ve Elhamdülillah Mescidi Aksa'da Cuma kılabildim. Hem ilkini İstanbul'da kıldığım 4 Cuma serisinin 2.sini kılmış olmaktan hem de zalim İsrail'in zalim uygulamalarının sona erdiğini görmekten dolayı önemliydi o Cuma'yı kılmak. Kılamazsam bile belki iznim elverdikçe orda kalıp kılmadan dönmeyecektim ve bu esnada belki de asıl amaç halini almış olan protestomu gerçekleştirecektim. Evet bu dönemde gitmemin en azından temel amacı buydu: Aksa'ya uzanan bu saygısız ele karşı çıkmak, dünyanın her yanından müslümanlarla omuz omuza olmak ve Allah'ın bir sünneti olduğuna inandığım taşlamanın, simgesel bir karşı çıkış da olsa, duayla ve El-Kahhar ismi şerifiyle daha bir güçlendirilmiş haliyle yani, üstüme düşen kısmını yerine getirmekti asıl beklentim. Seyahatimin asıl hedefi bir sonuca bağlandıktan sonra kalan kısımları daha turistik modda geçti diyebilirim.

[caption id="attachment_3692" align="alignleft" width="300"]IMG_2351.jpg Kahvaltı olarak yediğim Humus, Falafel ve Müslümanı Yahudisi Ermenisi, hepsinin yediği Kudüs ekmeği. Çaya roka yaprağı atıyorlar, hoş oluyor.[/caption]

Cuma öncesinde sabah erkenden gittiğim Zeytin Dağı'nın Aksa temalı fonu önünde selfi çektirip Filistin keyfiyesi almak da buna dahil tabi :)

Filistin keyfiyesi başta sarılı iken fazla arap işi oluyor ama boyunda iken her an yüzünüzü kapattırıp "alayınız gelsin lan" dedirtebilecek evrensel bir direniş materyaline dönüşüveriyor :)

Zaten bu gazla da döneceğim günün akşamında hostelde anca bağlanabildiğim internette başladığını öğrendiğim Dora'daki protesto gösterilerine katılma kararı verdim. Paranın son demleri ama ben olmadı Kudüs olsun Dora diye bilendim bi kere. Son gün, sabah oldu yine erkenden düştüm yola. Hemen karşıdaki merkezi bir otobüs durağından Dora'ya otobüsle gideceğimi düşünürken, kendimi bir anda bir taksi için pazarlık ederken buldum. Normal şartlar altında Erzurum taksicileri hakkındaki tedriginliğimin aynısını hissetiğim Kudüs taksicilerine de yanaşmazdım ama Kudüs çarşı pazarının geneline hakim olmuş bir taktik olan "madem müslümansın, hadi sana indirim yapayım" taktiğini yemiş bulundum artık. Üstelik param yok ama kredi kartıyla öderim, ambargolar filan adamlardan şimdi esirgemek olmaz gibi fazlasıyla safça bir düşüncenin de etkisindeyim. Neyse sonunda anladık ki kredi kartıyla ödemekten anladıkları atm den para çekip ödemekmiş. Kredi kartından nakit çekecek kadar kahraman hissedemediğim için olmaz dedim de, oluşan hafif bir huzursuzluğu da hiç yok yere 20 şekel verip kapatarak ve bu sezonluk bu kadarmış diye teselli bularak dönüş yoluna revan oldum.

Bu arada bu girişim esnasında anladım "derdimi anlatacak kadar İngilizce" bilmediğimi. Bu söz her aklıma gelince zamanın birinde Kar Film Festivali'ne bir film ekibiyle birlikte katılmış popüler bir kadın oyuncuyu, "Bir derdiniz olsun"(!) tavsiyesi üzerine "Sizin derdiniz ne?" diyerek parpılamadığım için pişman oluşum aklıma gelir. İnsanın derdinin ne olduğu önemli tabii. Hem ülkende devam eden hayatın için bir anlam sağlıyor hem yurtdışında kullanmak üzere ne kadar dil bilmen gerektiğini vakitlice farkediyorsun. Ben bana yeteceğini düşünmüştüm mesela bildiğim kadar İngilizce'nin ama yetmedi işte bu vakada da görüldüğü üzere. Derdimiz çok şükür yiyip, içip, gezmekten ibaret değilmiş. Asıl derdimizi anlatmaya ise dilimiz yetmeyince böyle küçük tesellilerle geri dönmek zorunda kalıyor insan.

IMG_2532.jpgKudüs'ün gezebildiğim kısımları hakkında bi kaç foto ve bilgi vermek gerekirse mesela Haridiler'in varlığı çok dikkat çekici. Telaviv'de bu kadar kipalı veya Haridi Yahudi göremiyorsunuz. Benim gezebildiğim kadarıyla şehrin müslüman kimliği Eski Şehir'e IMG_2528.jpgsıkışmış ve daha önce de söylediğim gibi turistler tarafından şehrin müslüman şehri olarak kimliklendirilmesi zor. Hıristiyanlar da aslında aynı şekilde Eski Şehir'e doluşmuş gibiler. Gerçi Hıristiyan derken ağırlıklı olarak ortodokslar daha da özelde Ermeniler'in yoğunluğu var. Mesela Zion Kapısı civarlarında astıkları soykırım propagandası yapan pankartlarla varlıklarını hissettirebiliyorlar.

Zion Kapısı demişken çağrışımlarından bahsetmemek olmaz: Bu kelime öncelikle vaadedilmiş toprakların başkenti gibi birşey. Davut'un şehrini yine kurmayı hedefleyen Siyonizmin temel hedeflerinden biri yani. İdeolojileşmiş diyecem ama ideolojiden ibaret değil bu yöndeki çabalar. Sonuçta Yahudilerin dini inançları da bu tür şeyler söylüyor. Ayrıca Zion, popüler kültüre kendini başarıyla yediren Yahudi tarzı atıfların bir örneği olmuş aynı zamana. Mesela ünlü Matrix filmlerinin "insanlığın son şehri" olarak gösterdiği Zion işte buraya atıf yapıyor.

Yaşadığım ilginç bir az da hüzünlü bir olaydan bahsetmek istiyorum: 4 gün boyunca müslümanların muhitinde onca alış-veriş, sohbet, birinden bir "hoşgeldin" bile olsa tek kelime Türkçe duymadım, yarım yamalak İngilizce ile anlaşmaya çalıştık hep. Yanlış anlaşılmasın, hiçte sevmem öyle bir takım milliyetçi beklentilere girmeyi ama Kutsal Kabir kilisesini ararken bana yol tarif eden esnaf bir Ermeni çıktı, ve bildiği kısıtlı Türkçe ile bir de sohbet etmeye çalıştı -Kudüs'ün pahalılığından, İstanbul'un eşsizliğinden filan bahsettik-. Telaviv'de de bir Yahudi, ninesinin Gaziantep'ten göçtüğünü filan söylemişti. Araplar din kardeşimiz filan ama sanki coğrafi yakınlığın da etkisiyle mesela Ermeniler bizimle daha çok ünsiyet kurmuş gibi geldi bir an.

Dinin etnik köken ve kültürle yakın ilişkisi vardır. Bunu Yahudilerde daha belirgin görürüz: İsrailoğullarına özel bir tanrı anlayışları vardır mesela. Araplar ise bu kadar olmasa bile, İslam'ın kökeni olmanın bilinci içindeler. Bence fazlasıyla. Bundan hareketle çok rahat, Arapça bilmenizi bekliyorlar mesela. Dil, dinden daha sıkı ilişkilidir kültür ve etnik kökenle. Dolayısıyla biz de onlar da Müslüman olmayı biraz yanlış anlayıp, Araplaşma olarak tevil etmişiz gibi görünüyor bu durumda. "Müslüman olacak kadar Araplaştıktan sonra", "Arapça bilecek kadar da Araplaşmamızı" bekliyorlar, hatta bunu hak olarak görüyorlar sanırım. Oysa İslam'ın evrensel boyutu Arap kültürüne sığmaz. Semavi hiçbir dinin mesajı tek bir kültüre eşitlenemez. Kendi kültürümüzü İslam içinde kalarak yaşayabiliriz. Bu çerçeveden bakınca Ermenilerle ve Yahudilerle sanki daha dengeli bir ilişki kurmuşuz. Araplarla ise dengenin onlar lehine bozuk olduğu bir ilişki... Diğer tarihsel ve toplumsal boyutlar ayrı tabii...

IMG_2353.jpgTekrar seyahate yoğunlaşırsak Zeytin Tepesinden bildiğiniz klasik eski şehir, Aksa vb yerleri görmek mümkün. Tepede bir seyir terası gibi yapılmış sahanlıkta şehrin neresinde nelerin yer aldığını gösteren bir panaromik çizim ile gezilebilecek yerlerin ön gösterimini görebilirsiniz. Terastan biraz daha geride, yüksekte kalan şimdi bir otel olan, Falih Rıfkı'nı Zeytindağı eserinden çıkarabildiğim kadarıyla 1. Dünya Savaşında Almanların ve Cemal Paşa'nın karargah olarak kullandığı bina var. Fotoğrafta görülen tepeye Tapınak Tepesi diyorlar. Çünkü Süleyman Tapınağı'nın bu tepede olduğuna inanılıyor.

IMG_2501.jpgAğlama Duvarı yani Süleyman Mabedinin Batı Duvarı ise fotoğraftan da görülebileceği üzere Mescid'i Aksa ile oldukça yakın. Ayrıca şu ünlü "Arkeolojik Kazı"nın tam olarak Aksa'nın altını oyduğunu net bir şekilde görmek mümkün bu fotoğrafta. Fotoğrafın yakın kısmında görülen merdivenler kazı alanına iniyor ve tabii ki girmek yasak. Ancak tam duvarın dibindeki kalabalığın olduğu yerde, zemine özel camekanlar ve ışıklandırma tesisatı konularak yer altında devam eden kazının en azından bir kısmının  görülebilmesi sağlanmış. Duvarın dibindeki ayrılmış bu alana girmeme rağmen fotoğraf çekmeye izin verilmediği için fotoğraflayamadım ama bana en ilginç gelen şeylerden biri yerdeki bu camekanlardı. Büyük bir şevkle arıyorlar ve bu arayışları da yakından takip ediyorlar. Birşey bulduktan sonra üstte Aksa varken ne yapacaklar bilinmez.

IMG_2438.jpg

Kudüs dışında Telaviv ve Beytüllahim'e de kısa geziler yaptım ama planlamadığım için çok verimli değildi. Denk geldiğim ve özellikle bahsedilebilecek şeylerden bir bu pankarttı, bir de Beytüllahim'e girerken geçmek zorunda kaldığım şu ünlü duvardı. Duvarın hissettirdiklerini gerçekten zor attım üzerimden. Tam bir açıkhava hapishanesi moduna sokuyor insanı. IMG_2437.jpgDuvara birşeyler yazmak yasadışı olsa da Filistinlilerin pazarladıkları birşeye dönüşmüş. Taşlamak kadar etkili olmaz sanırım ama yine de bir düşünülebilir. Pankartta ise Filistinliler dünyaya yaşadıkları zulümleri çarpıcı bilgiler ve rakamlarla anlatmaya çalışmışlar. Bir göz atın, inanılmaz rakamlardan bahsediliyor. Çok üzücü.

Hasılı acemice bir film çekmek ve Aksa'yı ziyaret etmek haricinde dişe dokunur hiçbirşey yapamadım Filistin meselesine dair. Bu naçiz çabaların bereketini Allah'dan umuyorum.

Bu arada aklıma gelmişken, Rachel'in öldüğü yere ben gidemedim bile... Hangi Rachel demeyin işte, bizim Rachel. Allah'ın bazı kulları çok güzel. Allah'ın merhameti üzerlerine olsun.

 

Ne Düşünüyorsunuz Bu Konuda:

Daha yeni Daha eski