Susma Sustukça...

       Şemdinli davasının, görevden alınan Savcı Sa­rıkaya'nın iddianamesine uygun olarak iki astsubay hakkında 39 yıl hapis kararıyla sonuç­landığı haberini almışsınızdır. Konuyla ilgili bir başka haberde, Sarıkaya'nın HSYK'ya yaptığı iti­raza rağmen kararın değişmediğine dairdir. Sav­cının iç hukukta son yolu yedek üyelerle genişle­tilmiş HSYK'ya tekrar itiraz etmek. Ondan sonra iç hukuk tükenecek ve Sarıkaya'nın başvurusuna bağlı olarak AİHM yolu açılacak.

       Savcı Sarıkaya, AİHM'ne başvurur mu bilin­mez. Bir hukukçuya yakışan tavırla tabii ki baş­vurması beklenir. AİHM, muhtemelen savcıyı haklı bulur. İmzalanan anlaşmalar gereğince HSYK'dan daha üst bir mahkeme olan AİHM ka­rarı nedeniyle HSYKnın kararını gözden geçir­mesi gerekecektir. Bu gidişat tahmin edilebildiği halde haksızlıktaki bu ısrar neden?

       Türkiye'de sistemin AB normlarını kabullen­memekte direndiği bir gerçek. Bu direniş görünür devlette aleni bir şekilde olmasa da sürecektir. Çünkü askeri ve sivil bürokrasi bu direnişinde yalnız değil. Gittikçe sesini yükselten ulusal cephe hem az veya çok toplumsal bir tabana hem de derin devlete dayanıyor. Yani sistemin toplumun geneline karşı elinde bulundurduğu avantajları kolay bırakmayacağı beklenir bir durumdur.

      Benim kanaatimce aynı safta bulunan HSYK ile askeri bürokrasi, yukarıda bahsettiğim çerçe­vede birbirlerini kollamaktadırlar. Bu kollama ha­linin HSYK tarafındaki göstergesi ise Sarıkaya olayıdır. Öyle ki HSYK kendi tarihinin belki de en sert kararını almıştır. Bu karar HSYK ile aynı pa­ralelde düşünmeyen savcıları bir daha düşünme­ye sevk edecektir. Böylece çıkması muhtemel bazı sorunlar, daha başlamadan sona erdirilmiş ola­caktır.

       La Boettie'nin ifadesiyle"Kulluk etmemeye karar verdiğiniz an özgürsünüz demektir. Onu itmenizi yada dengesini bozmanızı istemiyorum, fakat yalnızca onu desteklemeyin. O zaman onun, altından kaidesi çekilmiş bir Colosse (İmp. Neron'un büyük heykeli-F.Ö) gibi tüm ağırlığıyla düşüp parçalandığını göreceksiniz.“ türünden bir tavır alış bu gibi durum­larda hafif kalsa da yine de elinden hiçbir şey gel­meyeceğini düşünenler için vicdani sorumluluk duygusunun alt sınırıdır. Savcı Sarıkaya hakkın­daki karara ise daha net bir tavır almak gerekir. Örneğin sivil toplum kuruluşlarının çeşitli organi­zasyonlar düzenleyerek toplumu yönlendirmeleri gerekirdi. Ya da aha bireysel çapta bir tavır ola­rak Adalet Bakanlığına konu ile ilgili hoşnutsuz­luğu içeren e-postalar, mektuplar gönderilebilirdi. Böylece HSYK başkanı olarak toplantılara katıla­bilecekken, Adalet Bakanlığı Müsteşarı vasıtasıy­la sadece suya dokunup, toplantıya katılmayarak sabundan uzak kaçan Adalet Bakanlığını göreve çağırmış olurduk.

       Bu ülkeye sivil bir toplum gökten zembille in­meyecek, bizim çabalarımızla olacak. Bir çok ko­nuda eleştirdiğim modern batı, sivil topluma ulaşmak için 400 yıl mücadele etti. Bizim, yaşa­yacağımız sürecin o kadar kanlı ve uzun olması gerekmediğini bilmemiz yeterli.

       Hitler ve kadrosu tasfiye edilince ve galip devletler savaşın hesabını Almanlara sorunca bir anda herkes Hitler düşmanı kesilmiş. Bu düşmanlığa rağmen onca yıl Hitler’in iktidarda kalışı için ise bahane hazır: herkes korkudan sesini çıkaramıyormuş. Hatta “iyi ki yenildik” diye sevinenler çıkmış Almanlar arasında; yoksa başka türlü Hitlerden kurtulamazlarmış.

       Bu suskunluğumuz devam ettikçe yönetime Türk Hitler’ini davet ediyoruz daha önce yaptığımız gibi. Bu yüzden şimdiden, vakit geç olmadan, en azından mırıldanın, homurdanın veya konuşmanızın beklendiği yerde susun da bir tavır almış olun. Kendiniz için yapmıyorsanız çocuklarınız için yapın.

Fetihname, Fatih Özdemir, Hakikat Gazetesi, 30 Haziran 2006

Ne Düşünüyorsunuz Bu Konuda:

Daha yeni Daha eski