Everything Everywhere All At Once

 
3:18 Eşcinsel ilişki kadraja giriyor ve bir daha da çıkmıyor desem yeridir. Hatta bazı sekansları odağa alınca başrol bile oluyor denilebilir. Daha da ötesi bi sekansta gay erotizmi halini dahi alıyor. Yani bir gram bal için bir çuval keçiboynuzunun ilkiyle yüzgöz olmaya başlıyoruz.

4:17 ikinci gay diskuru salvosu... Evelyn kızının gay sevgilisinden bahsederken İngilizce'deki he- she ayrımına da çatıyor. "Çince'de öyle bir ayrım yokmuş, daha kolaymış" falan filan. Hem Çine'nin hem "gaycenin" propagandası bir arada... Ne kadar "büyük" bir sanat değil mi? Tam Oscar'lık işte.

7:25 ilk gariplikler zuhur eder. Waymond güvenlik kamerasına yansıyan görüntüsünde garip şeyler yaparken görülür. 7:45'te bence ilk teknik hatayı görürüz. Hemen öncesine Waymond'un ekrandaki garip hareketlerine zoom in yapan kamera, dikkati toplamaya doyamamış olmalı ki, hemen ardından tekrar açılmış bir çekimle başlayıp yine ekrana zoom in yapmaya başlıyor. "İkinci turda dikkatler Evelyn'de ama" diyen olursa ağzına kürekle vurun ve "madem öyle neden zoom in yapıyor, seyircinin midesini bulandırmaya ne gerek var" deyin. Hasılı hem kurgu hem çekim... hatası. Yine de hikayenin "zaman" üzerine ilk ipucunu da gözden kaçırmayalım: İlk çekimde ekran saatine göre 9:15:56 dan başlayıp 9:16:16 ya kadar akan "zaman", ikinci çekimde Waymond'un "yaptığı" sayesinde 9:15:56'ya dönmüş oluyor tekrar. Sonra tekrar gay propagandası; Evelyn karakterinin biraz geliştirilmesi filan ve "güüüm" Everything sekansının başlığı belirir.

Şimdi buradaki sorunu es geçmeyelim: Ekranda geri giden saat, herkesin zamanında silinen bir bölümü mü anlatıyor yoksa kayıtlardan silinen bir kısmı mı anlatıyor. Filmin akışına göre ikincisi gibi çünkü birincisine yönelik başka hiç birşey olmuyor. Ancak öyle bir vurgulanıyor ki sanki zaman da bir geri gidiş filan gibi birşey olmuş. Ben filmde başka buna dair birşey göremedim. Dolayısıyla bu böyle bir hata gibi kalmış oluyor.

12:52 Garip Waymond geri gelir. Filmin konu edindiği "alternatif yaşam yolu"nun, (alternate life path) yol ayrımının ilk belirdiği sahne burası. Asansörden inince artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır. Asansörde Evelyn anlam veremese de hayatındaki yol ayrımlarını, karar anlarını Waymond'un verdiği cihazın ekranı üzerinden biz de beraber takip ediyoruz. Waymond'un temizlik odası ya da vergi memuruyla görüşme alternatiflerini sunması bu noktanın da önemli bir yol ayrımı olduğunu fikrini verir izleyiciye.

Bu noktada bu bir gramlık balın birazını tadımlık alalım: Hayatımdaki karar anları (varsa öyle birşey) hakkında düşünürken ben de bazı sorunların çözümlerinin çok alakasız "ben bunu neden yapayım ki şimdi" dedirten alternatiflerle ilişkili olabilmesi ihtimalini aklımdan geçiririm. Evet, paldır küldür girmiş oldum konunun teorik kısmına: Hayat, zaman gibi akışları, sonsuz genişlikteki bir düzleme serilmiş haldeki fotoğraf kareleri arasında seçim yaparak ilerleme olarak gördüğüm doğrudur, zaman zaman (birleşince bunlar 'hayatımın film şeridi' halini alıyorlar). Tabii bunun çeşitli alternatifleri var ki biri de bu filmin konusu olandır: Her an seçim halinde değiliz de arada kritik bazı anlarda seçimler yapıp sonra bir süre onların sonuçlarını yaşarız filan, bu da bir açıklamadır, hayat, kader vs üzerine. (Yine tabii "varsa öyle bir şey" diyeceğim 'seçim yapabilme' hakkında). Ancak işte şu gariplikten bahsediyorum, bu seçimlerin (hayatımın doğal akışı gereği Vergi dairesine kadar gitmişken vergi memuruyla görüşmeye gitmeyip Vergi dairesinin temizlik odasına gitmemin gerekliliğini) hangi yetenek, zihin yapısı, mekanizma bana hissettirebilir, düşündürtebilir, "seçtirebilir" ki? Seçtiğim yolun gerekliliklerini o yoldan "umulan", "vaadedilen" "faydaları" elde etmek için (cillop gibi bir kızla evlenmek, zengin olmak, ilim sahibi olmak, sağlık, huzur bulmak vs.) yerine getirmeyeceksem daha tutarlılık adına ne kalır ki hayattan geriye? Her şey tekrar (Felsefe'nin, Teoloji'nin korkuttuğu) "kaos" öcüsünün tam göbeğine düşmüş olmaz mı? (Teoloji'ye dikkat edin lütfen. Din de boşa çıkmış olmuyor mu demiş oluyorum burada). (Farkındayım çok fazla, tırnak içi ve parantez içi oldu ama ne yapalım Her Şey Her Yerde Aynı anda (Everything Everywhere All at Once) ancak böyle konuşulabiliyor;). E bu durumda daha nasıl bir "seçim özgürlüğü"nden bahsedilebilir ki: Hayatın olağan akışı neyi gerektiriyorsa onu seçeceğim tabii. Diğerinin bir seçim olduğunun bile farkında olamam ki, olsam bile yaşadığımız hayatın sürekliliği içinde onu yapıp aynı zamanda bu seçimleri her ne için yaptıysam onları elde etmeyi umamam. Muhtemelen, deli, başarısız, tutarsız olmaktan öteye gidememiş olurum. Daha ne anladık bu "seçim"den? Zaten ilerleyen dakikalarda da Evelyn vergi memurunun karşısında tam da böyle bir profil çiziyor: "Otomatik pilottaki"  Evelyn ile. (Başka bağlamlarda bazı kendi deneyimlerim hakkında ben de benzer bir ifade kullanırım. Yani hikayeyle özdeşlik kurma oranım gittikçe artıyor ve şimdi tam da bu nedenle bu filmin "bir gram bal" ı olduğundan bahsediyorum.) Devam edelim...

27. dakikadan itibaren bir süre Çinli dövüş filmi izliyoruz, cut geçişler yerine keskin panlar, zoom inler filan. Tabii dövüşen garip Waymond. Henüz hayatının dağılışını izleyen normal Evelyn karakteri koza evresinde örülmekle meşgul.

30:40'da yüce hükümdar Jobu Tupaki ile tanışıyoruz. Tahmin edin kim? Evelyn'in gay kızı Joy. Neredeyse başrol diyordum ya. Burdan sonra gay karakterler iyice sazı ellerine alıyorlar. Jobu Tupaki meğerse her şeyi gören, her şeyi bilenmiş. Temizlik odasındaki Evelyn versiyonunun alnına bir dokununca mümkün bir çok evren arasından Evelyn'in ölmediği bir versiyonunu bulmaya çalışıyor, sanırım. O kadar ki yine ne alaka denilebilecek bir halde, Evelyn'i vergi dairesinin temizlik odasında bebek kostümüyle öldürülmeden hemen önce dahi bulabiliyor. Ancak yine de Evelyn ölüp, elinden kaçıyor Jobu Tupaki'nin. Şimdi biraz karakterlerin çeşitliliği de artmış ve "asıl" Evelyn'de biraz şekillenmişken sorayım: Asıl Evelyn kim ki kalan bir sürü evrendeki görünümleri (Kant vari ifadesiyle sanırım Fenomenleri diyebiliriz) onun içlerinden geçebileceği kabukları olmakla yetinebiliyorlar. Yani bebek kılıklı Evelyn'in kendi hayatı içinde hiçbir asıllığı, anlamı, önemi yok mu, sadece asıl Evelyn'in 4655. evrendeki, Jobu Tupaki'nin elinden kurtulma deneyimi için bir konuk kabuk olmaktan mı ibaret (o evrenin ev sahibi olan Evelyn su borusuyla yere serilmiş olan Evelyn'den ibaret. Onun için de sorabiliriz aynı soruyu, asıl Evelyn ne ki ya da kim ki 4655. evrendeki Evelyn onun sadece garip Waymond'dan bilgi alması için bir "geçici evren Evelyn'liğinden" ibaret kalıyor? Bu parantezin içi buraya kadar teorik bir soru soruyor yani: Ben" nedir, insan ne dir, özne nedir, idea nedir vb. gibi bir soru. Bir de filme dair bir "hata mı acaba" sorusu var: geçici bir evrenin bir numarası neden var? Senarist geçici bir evrende olunduğunu unutup fazla bir önem mi vermiş oldu bu 4655. evrene? Geçiciyse işi bitince kaybolacaksa neden numaralanması gereksin ki? Ve yine o soru "geçici" olan bir Evelyn bile var. Bu bir nevi asıl Evelyn var olsun diye yok olmayı kabullenen bir Evelynler ordusu mu var demek oluyor. "Kabullenen" diyorum çünkü ilerleyen kısımlarda tam da bunun böyle olduğunu demeye getirecek film. Hadi şimdilik o kadar da Herşeyi Heryerde Hemen konuşmayalım ama yine de sormaktan geri durmayalım asıl Evelyn bir Numenal bir varlık da evren Evelynleri bir Fenomenal varlık mı? Yoksa evren Evelynleri asıl varlıklar da asıl Evelyn bir fikirden mi ibaret? Hadi filme çok yüklenmiş olmayalım, haksızlık olmasın, bu ayrım ta Platon ile Aristo arasındaki fikir ayrılığına kadar gider Felsefi olarak. Bence ise film boyundan büyük bir işe kalkışmış oluyor o kadar. ) Oyna, devam...

32:30'da garip Waymond "En küçük kararların birleşerek bir hayatta yaratabileceği büyük farkları hafife alıyorsun. Ufacık her karar kendinden dallanan başka bir evren yaratır..." diyor ya onu çok dikkate almayın. Çünkü film burada en başta bahsettiğim teorik ayrımın üstünden atlamış oluyor. Sürekli seçimler içinde yaşamak fotoğrafik anlardan bahsetmeyi gerektirir ama kritik anlarda seçimlerden bahsediyorsanız -ki filmin Waymond'un ekranında başlarda gösterdiği diyagram bunu anlatır- evren sayısı azalır, özgür irade kısıtlanmış olur vs. Az bir fark mı sizce? Neyse en sonunda garip Waymond'un Alfa evreninden olduğunu anlıyoruz. Alfalığı da diğerleriyle ilk bağlantıya geçmesinden geliyormuş. Bunu ilk başlatan Alfa Evelyn'miş. Jobu Tupaki kötü birşey inşa ediyormuş. Bu nedenle kaos artıyormuş.

"Dudak nemlendiricisi yemek ya da ayakkabıları değiştirmek gibi istatistiki olarak olasılık dışı hangi eylemin seni yerel kümenin köşesindeki bir evrene yerleştirip sonrada arzu ettiğin evrene fırlatacağını hesaplayan bir algoritma geliştirmiştin."Alfa Evelyn'in numarası buymuş. Sonrası Jobu Tupaki'yi olarak eğittiğinin filan hikayesi. Yani Jobu Tupaki de aslında Alfa Joy'dan ibaretmiş ya da Joy, Alfa ya da tek Jobu Tubaki'nin avatarıymış. Avatar ifadesi geçmiyor ama ben kasten andım, Uzakdoğu kültüründen bir başka benzerlik de böyle kurabiliriz diye göstermek için. Bu arada film boyundan büyük işlere kalkışmış diyorum ya Alfa evrene dair onca açıklama yapıldı ama Alfa Evelyn'in -ve dolayısıyla Alfa evrenin neden esas evrene- esas Evelyn'e en yakın şey olduğunu hala açıklamadı/açıklayamadı. Metafizik sorunu göremiyorlar galiba: kalan tüm evrenler Alfa evrenin oyun alanından mı ibaret, nedir yani? Alfa evrenin dedesi bile kahraman iken neden diğer evrenlerin dedesi gay karşıtlığının kum torbası olarak kalıyor ki? Oynatalım Uğurcum

1:00:45'de yine ilginç tespitlerden birini yapıyor film. Filmin ana evreninin Evelyn'i Alfa Waymond'a "ben hiçbirşey beceremyorum" diyor. Alfa Waymond'da bunu onaylıyor. Dahası onun bu bir sürü potansiyele en yakın noktada bulunmasına rağmen hiçbirini gerçekleştirememiş halinin bir başka evrendeki başarılı bir Evelyn imkanına dönüşüyormuş. Aslında en kötü Evelynleri bir araya toplamışlar geriye yakın mesafede başarılı bir sürü Evelyn evreni kalmış. Daha önce bahsettiğim kabullenme bu işte. Bütün başarısızlıkların toplandığı bir evrenin Evelyn'i olmak. Yine bu sefer başka bir açıdan soralım. Başarısız Evelyn neden asıl Evelyn olmak istemesin? İstemeyebiliyorsa, onu içinde bulunduğu evrenin şartları bu kadar belirleyip, hiç seviyesine indiriyorsa, nerde kaldı özgür irade, seçim vs. Herşey katı bir detereminizmden ibaret oluyor mu. Hmmm, sorunu görebiliyor musunuz? Bunu bir din kaynağı söylüyor olsa neler olurdu? Ancak bilim, teknik, Hollywood sosuna bulanınca gayet kabullenilir bir gerçek, değil mi? Hatta dahası başarısız Evelyn'in bu halini kabullenip kadercilik yapması varlık için iyi dahi olabilir. Hint kast sisteminin insanları nasıl ikna ettiğini daha iyi anlayabiliyor muyuz? "Bu enkernasyonda paryayım ama uslu durursam başka bir evrende kral olacağım". güzel tezgah. İlerleyen bölümlerde Evelyn'de tam olarak böyle ifade ediyor durumu. Ama hala cevap yok. Devam edelim...

Bu sırada Evelyn artık Jobu Tubaki ile baş etmek için rastgele saçma şeyler yapıp rastgele evrenler arasında dolaşmaya başlıyor ve tıpkı kızı gibi "testiyi komple çatlatmaya" çalışıyor. Evelyn in Kung Fu'su artık güçlü bir Kung Fu'dur.

1:15:00'den itibaren başlayan sahne ise artık yuh be dedirten bir gay erotizmi hatta pornosudur. Ve tescilli, Oscar'lı bir filmin sahnesidir. Geldiğimiz nokta bu. Sizce Lut kavminin halinden (Lut'un evinden insan almaya varan bir cüret) ne kadar uzaktayız? Ben izlememiş olmayı dilerdim. Siz de bunu söyleyecek bir zihniyetteyseniz bence buradan doğruca 1:17:40'a atlayın. Yine de izlerim diyenlerdensiniz şu sorunu da görmezden gelmeyin: Burada yapılan o fiiller ne için yapılıyor; başka bir evrene bağlanıp ordan dövüş yeteneği elde etmek için. Bu tür bağlantılar ne tür fiillerle yapılıyordu; olasılık dışı, olağan, normal olmayan fiillerle. E ben de aynısını söylüyorum zaten: Eşcinsellik normal değildir.

Sonrası Jobu Tubaki'nin aslında Evelyn'i öldürmek için değil kendisi gibi her olasılığı görebilen, yaşayabilen, onu anlayabilen biri haline getirmek istediği için aradığı ortaya çıkıyor. Bagel (simit demek ama aslında donut şeklinde bi pasta)'i gösteriyor Evelyn'e. Evelyn hiçbirşeyin anlamı yok deyince Jobu Tubaki rahata eriyor nihayet. Sonrası bol bol ışık ve kostüm oyunları ki bence taktir edilesi bir emek var orada. Çünkü o sahnede başrolün kostümü üzerinde yapılan yapılan o çalışmada filmin kalanındakinden daha çok kostüm kullanılmış olabilir.

Ve ara ara "kafası şişmiş bir kadın bu Evelyn" dedirten bunca curcunayı bir kenara bırakıp yaşamın başlamadığı dahi bir evrende iki kaya oluyorlar ve evet herşeyin boşluğunu vurguluyorlar filan. Yöntem Annie Hall'dan mülhem altyazı yöntemi ama hala soru orada: "taşta dahi olsa yönetmenin var gördüğü o özne kim?" cevap yine yok.

2:04:00 ve mutlu son herkes herkese kavuşuyor, kucaklaşıyor filan...

Son bir damla daha: Belki herkes filmin örneklendirdikleriyle, anlattıklarıyla bu kadar içli dışlı değildir (bence çeşitli bağlamlarda ve farklı hayat deneyimlerinde öyledirler de...) dolayısıyla bu bahsettiklerim, itirazlarım pek anlamlı gelmeyebilir, bahsi geçen konulardaki ifadeler onlar için yeterince etkileyici, ufuk açıcı gelmiş olabilir. Ama değil. Bu sadece filmin LGBT meselesine dair içeriğine itirazım nedeniyle değil; görüldüğü üzere gerçekten de büyük, kuramsal, radikal, önemli soruların üstünden atladığını düşündüğümden dolayıdır da aynı zamanda. Size ilginç mi geliyor paralel evrenler hikayesi, biz bunu en azından Stevan Spielberg filmlerinden biliyorduk zaten. Kuramsal Fizikçilerin zaman zaman zuhur eden, haberleşen, popülerleşen kuramsal açıklamaları da cabası. Dolayısıyla aslında yeni hiçbir şey yok; daha derin hiçbir şey yok; daha güzel hiçbir şey yok. Hasılı Çin, Eşcinsel, Bilim, Hollywood cemaatleriniin, lobilerinin estetik, etik ve entertainment ifadeler demetine biz bunu beğendik diye irade beyanında bulunmasıyla (Oscar verilmesiyle) köpürtülmüş ve sunulmuş bir izlenceden bahsediyoruz. Hepten boş değil, değecek kadar dolu değil, işte öyle birşey.

Ne Düşünüyorsunuz Bu Konuda:

Daha yeni Daha eski