Video açıklamasında "İlk değil ama derli toplu olan ilk kısa filmim
Elif, Burak ve Mehmet Emin'e teşekkür ederim." demişim. İlk değil dememede bakmayın. Öncesinde nispeten normal yollarla çekmeye çalıştığım "Bir İkindi Rüyası" vardı; sonra mecbur kalınca gerilla tarzında çekmeye çalıştığım "Film Çekme Örgütü" vardı ama maalesef ikisinin de çekimlerini ve kurgularını tamamlayıp yayınlayacak hale getirememiştim. Biraz benim -kelimenin bir çok anlamıyla- zamansızlığımdan, biraz birlikte film çekeriz diye düşündüğüm ve "okulunu okuduklarına göre oldukça ilgilidirler" diye varsaymama rağmen maalesef beklediğim ölçüde sinemayla, kısa filmle ilgili olmayan üniversite/fakülte/bölüm/sınıf arkadaşlarımdan, biraz da Üniversite/Fakülte/Bölüm/ders yetersizliklerinden, saçmalıklarından dolayı birçok projem ya akim kaldı ya hiç başlayamadı bile. Bu nedenle aslında doğru düzgün bir film olarak görmememe rağmen teknik olarak yallah maşallah bir sona bağlayabildiğim ve kurgusunu filan tamamlayıp "yayın"layabildiğim ilk kısa filmimdir "Morg".
Önceki girişimlerimde karşılaştığım sorunlardan bahsetmişken "Morg"u çekerken güllük gülistanlık bir ortamda olmadığımızı da söylemek lazım. Hatta "Film Çekme Örgütü"nden daha radikal bir gerilla film çekme deneyimi yaşadım diyebilirim. Daha da ötesi şu metinde geçen bir takım ifadelerden yola çıkarsak gerillla tarzı film çekmenin de ötesine geçmiş olabilirim :) "Gerilla Tarzı Film Çekme" aslında yakaladığın anda çekmek diye özetlenebilir. Bu tarzın tercih edilmesinin birçok nedeni olabilir: Maddi imkansızlık en başta gelenidir bence; teknik zorluklar da etkili olabilir; yaratıcı parlamaların kaçırılmaması için de tercih edilebilir vs. Neredeyse bu tarzı anlatmak için çekilmiş bir film olan Bowfinger (Çatlak Yönetmen ;) filmini izlemek konu hakkında daha içeriden bilgi ve fikir edinmek için faydalı olabilir. Hatta bu film, Sinemaya ilgi duyup nasıl başlaayacağını bilemeyenler için mutlaka izlenmesi gerekenler arasında yer alır.
"Gerilla Tarzı Film Çekme"nin ötesinden kastım ise ortada bir senaryonun bile olmamasıydı. 15 Temmuz'un hemen ardındaki günlerde ben Radyo TV Sinema bölümünde öğrenciydim. TV'de Program Yapımı dersi için bir kaç dakikalık, korku filmlerine örnek teşkil edecek bir fragman çekmemiz gerekiyordu. Çekim mekanı olarak fakültenin stüdyosunu, zaman olarak haftasonunu belirledik. Grup arkadaşlarımla fakültede buluştuğumuzda 15 Temmuz güvenlik tedbirleri kapsamında TV stüdyosunun kapalı olduğu söylendi ve biz fakülteye bile giremedik. Dolayısıyla stüdyoya göre tasarladığımız senaryodan tutun, teknik imkanlara kadar planladığımız herşeyden kopmuş olduk. Tüm grubu bir daha bir araya getirmenin zorluğundan ve zaman darlığından o gün birşey çekmek zorundaydık. Hatta ne çekeceğimizi netleştirmeye çalışırken zaten küçük olan ekip bir kişi daha eksilmişti. Böylece toplam 4 kişi ve neyseki yanımda olan DSLR fotoğraf makinamla kala kaldık. Böyle bir çok zorunluluktan dolayı fakülteden çok uzaklaşmadan bir karar vermek zorunda kaldık ve hastanede birşeyler çekmeye karar verdik. Korku ve hastane kavramları biraraya gelince tabii ilk olarak akla morg geliyor. Morga inince, ortada kimseleri de göremeyince önümüz açılmış oldu. Bir de, bu filmi bu sakilliğine rağmen yayınlamak istememin nedeni olan Burak'ın (Burak Çiftçi- Başrol) "bir de kabine girecek bir oyuncumuz olsaydı keşke" sözüme hemen "ben girerim" diyen çabası, katkısı eklenince bir anda senaryosu şekillenen, bir anda oyuncu seçimi yapılmış bulunulan, bir anda çekimine başlanılan bir film oldu Morg. Yani Gerilla Tarzı Film çekmenin özü olarak görülen izinsiz ve düşük imkanlı çekimin çok ötesinde başından itibaren anlık kararlarla ve gerçek bir korku atmosferinde çekmiş olduk filmi. Korku demişken başlarda kabine girecek olan Burak'tan daha çok ben tedirginmişim gibi geliyordu bana ama Burak'ı dolaba sokup ilk çekimimizi aldıktan sonra bu deneyimin Burak için de oldukça sarsıcı bir deneyim olduğunu yüzünden okudum. Üzerimizdeki bir diğer baskı olan, çekim ekibini de korkutan bu atmosferin baskısı da eklenince sadece 1 saat içinde filan bir hışımla çekeceğimizi çekip hastaneden çıkmıştık bile.
Bütün bu ilginçliklere ve olmamışlıklara rağmen Youtube sayfamda yayınladığım bir kaç videodan biri olan Morg oldukça iyi bir izlenme sayısına ulaştı. Hatta dişe dokunur, izlenen tek videomdur diyebilirim. Buna rağmen yerli yersiz birçok eleştiri de geldi. Bu yazı da bir açıklama çabası olarak başladı ama ciddi bir Gerillla Tarzı Film Çekme kılavuzuna dönüşmüş oldu.
Hasılı kelam, bambaşka niyetlerle yola çıkılmış bir günün sonunda tamamen Doğaçlama Yönetmenlikle (böyle bir şey yoktu ben icad ettim ;) ve özverili bir ekiple neler yapılabileceğinin ve aynı zamanda neler yapılamayacağının ve dolayısıyla böyle bir filmden neler beklenmemesi gerekitğinin göstergesi olan bir film çekmiş oldum. Tekraren, bunu yine de yayınlamaya değer bulmuyorum ama özellikle başroldeki arkadaşın göze aldığı sıkıntılı durumu hatırlayınca o emeğin, o çabamızın hatrına yayınlamam gerektiğine tekrar karar veriyorum. Yani en azından "hayatımdan 1.17 dk çaldınız, geri verin" diye yazarken bile 1 dakika harcayan birinin saçmalığından daha anlamlı bir emek verdiğimizi düşünüyorum. Bu film hakkında başkaca bir vaadim yoktur. Bu yazıyla birlikte ise bir Gerilla Tarzı Film Çekme belgeseli, belgesi, pratiği olarak anlam bulur diye umuyorum.
Yorum Gönder