Civilization ve Culture

Türkçe’de kültür, medeniyet ve uygarlık kelimeleri birbirlerinin yerine düzensiz olarak kullanılabilmektedir. Bu karmaşanın çözümü ise bu kelimelerin diğer dillerdeki karşılıklarını da dikkate almaktan geçer. Bu nedenle “Civilization″ ve “Culture″ kelimelerini konu ediniyoruz bu bölümde. Bu kelimelerin anlamlarını netleştirme çabama rağmen başka eserlerden yaptığım alıntılardaki karmaşa maalesef aynen devam ediyor olacak. Çünkü bir kere o karmaşıklıkla yazılmışlar. Bu nedenle sık sık bu kelimelerin anlamlarını yazacak olsam da bir de burada, bu yazının başında tekrarlamak istiyorum. Ne de olsa “Öndeyi de Ne Deyi“ yazımda çok boyutlu uygarlık meselesini 2-3 boyutlu bir metne sığdırmanın zorluğunu konuşmuştuk; bu nedenle tekrarlara anlayış göstereceğinizi umuyorum. Kelimelerin benim kastettiğim anlamları şudur Kültür: Canlının soyut somut tüm birikimini; Medeniyet (İngilizce “Civilization”): Kültürün şehirlerde yaşanan halini; Uygarlık (Yabancı dilde karşılığı yok): Kültürün medeniyetten sonra gelen yeni seviyesini ifade ediyor. Yani Kültür (Culture), sonra Medeniyet (Civilization), sonra Uygarlık geliyor. Şimdi metnimize dönelim…

Sosyal bilimler ve Felsefe, kelimelerin kültürden kültüre ve hatta düşünürden düşünüre değişebilen anlamları üzerinden yapılmaktadır. Bu nedenle Felsefe kavram üretme faaliyeti olarak da görülebilmektedir. Braudel bu hususu “İnsan bilimlerinin kelime haznesi ne yazık ki, kesin tanımlara hiç izin vermemektedir. Bu terimlerin hepsi de, belirsiz veya oluş halinde değildir, ama çoğu ebediyyen geçerli olarak saptanmış olmanın uzağında, bir yazardan diğerine değişmekte ve hep evrilmektedir. Levi-Strauss, ‘Kelimeler, her birimizin, niyetlerini açıklama koşuluyla, istediği şekilde kullanmakta özgür olduğu aletlerdir’ demektedir. Bunun anlamı, insan bilimleri alanında (tıpkı Felsefe alanında olduğu gibi) en basit kelimelerin bile, onları harekete geçiren ve kullanan düşünceyi izleyerek, çoğu zaman ve zorunlu olarak değiştikleridir.”[1] ifadeleriyle açıklar.

Sorunun bir diğer yönü ise Batı’da Aydınlanma ile birlikte hissedilmeye başlanan dinî gelenek eksenli bir kültürden, profan görenek eksenli bir kültüre doğru sert kırılmanın doğurduğu, “öteki”yi yeniden tanımlama ihtiyacını, dinî terminolojiye ait “kafir” gibi bir kelime yerine, “barbar” (Yunanca “yabancı”)[2] gibi bir kelimeyle karşılayarak gidermek isteyen bir zihniyetin hâkim olmasıdır.[3] “Batı düşünce tarihindeHristiyanlık inancının zayıflaması ve Aydınlanma'nın yeni bir paradigma inşa etmesi akıl, toplum, tarih, kültür ve medeniyet kavramlarının dinin yerine ikame edilmesi girişimlerine kapı aralamıştır.”[4] Bu, bir Müslümanın zihninde medeniyetin neden “tek dişi kalmış canavar”[5] olarak kodlandığını da açıklar.

Bu karmaşa sadece Türkçe’de değil, “civilization” ve “culture” kelimeleri özelinde, bu kelimelerin yoğun kullanıldığı Almanca, Fransızca ve İngilizce dillerinde de yaşanmaktadır. Hatta Türkiye’de ağırlıklı olarak çeviri metinler üzerinden bu konunun gündeme gelmesi nedeniyle, Türkiye’de ve Türkçe’de yaşanan karmaşanın da -en azından bir kısmının- kökeni olarak görülebilir bu durum. Dolayısıyla bu kelimelerin anlamlarını netleştirmek için öncelikle bahsi geçen dillerde ve bu kelimelerin tarihsel seyri hakkında metinler oluşturmuş yazarların önerilerini ve aktardıkları bilgileri örnek olarak görmek uygun olacaktır.

Bir Alman hekim, hâkim ve Filozof olan Albert Schweitzer “Almanlar genellikle ‘Kültür’ kavramını kullanırken, Fransızlarsa, ‘uygarlık’ (‘Civilization’) kavramını kullanırlar: ancak bu iki kavram arasındaki farklılık ne filolojik olarak, ne de tarihi olarak onaylanan, doğrulanan ve benimsenen bir farklılık değil”[6] demiştir. Bir Alman kültür tarihçisi olan Peter Burke ise “19.yüzyılda ‘Culture’ ya da ‘Kultur’ terimi Britanya ve Almanya'da giderek daha çok kullanılmıştır (Fransızlarsa civilisation'dan [uygarlık'tan] söz etmeyi yeğliyorlardı).”[7] der. Burke, bu kelimelerin ABD’deki kullanımları hakkında ise şu bilgileri verir: “20.yüzyıl başlarında, ABD'de anahtar sözcük, Charles ve Mary Beard'in The Rise of American Civilisation‘ında (Amerikan Uygarlığının Yükselişi, 1927) olduğu gibi, ‘kültür’den çok ‘uygarlık’tı. … Yüzyılın ortalarına gelindiğinde ise, birçok Amerikan üniversitesi ‘Batı Uygarlığı’ dersini zorunlu kılmıştı”[8]. Daha güncel kullanıma ilişkin olarak ise Burke, “Son otuz yılda tarihçilerin ‘kültür’ terimini kullanmalarında yavaş yavaş bir kayma olmaktadır. Bir zamanlar yüksek kültürü anlatmak için kullanılan bu terim şimdi gündelik kültürü, bir başka deyişle görenekleri, değerleri ve bir yaşam biçimini içeriyor.”[9] ifadelerini kullanır.

Fransız kültür tarihçisi Fernand Braudel ise “civilisation” hakkında şu bilgileri vermektedir: “Uygarlık (civilisation) kelimesi, uzun zamandan beri var olan ve XVI. yüzyılda kullanılmakta olan uygar (civilisé), uygarlaştırmak (civiliser) kelimelerinden hareketle yaratılmıştır. Uygarlık, 1732'de henüz bir hukuk usulü terimidir ve bir ceza hukuku davasını, medeni (civil) hukuk davası haline getiren adli bir işlem veya kararı işaret etmektedir. ‘Uygar duruma geçiş’ anlamındaki modern ifade, … Turgot'nun kaleminden 1752'de çıkmıştır. Kelimenin basılı bir metne resmen girişi, … Mirabeau'nun, Nüfus incelemesi (1756) adlı kitabının yayınlanması ile olmuştur. … Uygarlık, yeni anlamı içinde, kabaca barbarlıkla zıtlaşmaktadır. Bir yandan uygar halklar, diğer yandan vahşi, ilkel veya barbar halklar vardır. … Kelime her halükarda ortaya çıkmıştır, çünkü ona ihtiyaç duyulmaktaydı. O zamana kadar var olan poli, police, civil, civilisé (iyi davranış kurallarına sahip olanlara uygulanan kelimeler) gibi kelimeler, hiçbir ada tekabül etmiyorlardı. Police kelimesi, daha çok toplumsal düzen anlamını taşımaktaydı, bu da onu, Furetiere'in Evrensel sözlüğünde (1690), ‘Ahlakta mecazi olarak kullanılır ve uygar anlamına gelir. Adetleri uygarlaştırmak, kibarlaştırmak, uygar ve toplumsal kılmak. Genç bir erkeği kadınlarla sohbet etmekten daha fazla uygarlaştıran ve kibarlaştıran bir şey yoktur’ diye tanımladığı kibar, terbiyeli sıfatından bir miktar uzaklaştırmaktaydı.”[10]. Braudel, kelimelerin, Avrupa’daki seyrini ise “Fransa'dan yola çıkan uygarlık kelimesi, çabucak Avrupa turu yapar. Kültür kelimesi ona eşlik eder. Uygarlık, İngiltere'de 1722'den itibaren, ama herhalde daha erkenden ve civilization biçiminde yazılmak üzere, eski tarihlerden beri yerleşik olan civility kelimesine üste gelmiştir. Almanya'da zivilisation, eski bildeung'un karşısında kolayca yerleşmiştir. Buna karşılık Hollanda'da beschaven (inceltmek, soylulaştırmak, uygarlaştırmak) fiilinden türeyen beschaving adı da göze çarpmaktadır. Uygarlık aşağı yukarı aynı anlama sahip olan beschaving, bu kavramı kolaylıkla üstlenecek ve herşeye rağmen dile sızan civilisatie kelimesine direnecektir. … İtalyancanın, Dante'nin çoktan kullanmış olduğu civilita kelimesi vardır ve bunu çabucak uygarlık anlamında kullanacaktır. … Avrupa'daki bu yolculuğunda, yeni uygarlık kelimesine eski kültür (daha Ciceron, cultura animi philosophia est demişti) kelimesi eşlik etmekte ve bu kelime, aşağı yukarı uygarlığınkiyle aynı anlamı almak üzere genişlemektedir. Kültür, uzun süre uygarlığın ikizi olarak kalacaktır. Örneğin Hegel, 1830'da Berlin Üniversitesi'nde, bu iki kelimeyi aralarında ayırım gözetmeksizin kullanmıştır. Fakat bugün, bu ikisinin arasında ayırım yapma ihtiyacı hissedilmiştir. Nitekim, uygarlık kavramı en azından ikilidir. Hem manevi hem de maddî değerleri işaret etmektedir. Karl Marx, bu bağlamda altyapıları (maddî) ve üstyapıları (manevi) ayırımı yapacak ve üstyapının altyapıya sıkı sıkıya bağımlı olduğunu söyleyecektir. Charles Seignobos, şakayla karışık, ‘Uygarlık, yollar, limanlar ve rıhtımlardır’ demiştir, bu da bir anlatım biçimidir: Uygarlık yalnızca maneviyat değildir. Marcel Mauss, ‘İnsanlığın tüm kazanımlarıdır’ ve tarihçi Eugene Cavaignac, ‘Bilim, sanat, düzen ve erdemlerin minimumudur’ demişlerdir.”[11] şeklinde açıklar.

İngiliz tarihçi Arnold Toynbee ise “(Uygarlık) Bu sözde Latince kelime modern Fransızcadan türetilmiştir. … Belirli bir çağda var olan kültürün belirli bir türü ya da evresi anlamını kazandı. … Bagby, ‘Uygarlık’ (civilization, medeniyet) kelimesinin etimolojisinden ipucu almamızı ve uygarlığı, ‘kültürün, kentlerde bulunan çeşidi’ olarak tanımlanmasını öneriyor. ‘Kent’leri de, ‘çoğunda ya da daha doğrusu çoğunluğunda, oturan insanların yiyecek üretmekle uğraşmadığı barınaklar topluluğu’ olarak tanımlıyor. Bagby, doğruya çok yaklaşıyor ama yine de tam değil. V. G Childe'ın ‘Uygarlık’ adıyla tanınan kültür çeşidinin doğuşu ile eşanlamlı olmak üzere (‘Sanayi Devrimi’ deyimine benzeterek) türettiği ‘Şehirleşme Devrimi’ sözü de öyle. Şehirsiz olduğu halde uygarlaşma sürecine girmiş toplumlar vardır. Onun için sanırım bir adım daha ileri gitmeli ve uygarlığı yalnız yiyecek üretmekten değil, toplum hayatını maddî planda uygarlık düzeyinde yürütebilmek için gerekli başka iktisadi etkinliklerden de (endüstri ve ticaret gibi) kurtulmuş bir azınlığın var olduğu toplum durumlarıyla eşitlemeliyiz. Bu iktisat dışı uzmanlar -profesyonel askerler, yöneticiler ve belki hepsinden önce rahipler- bildiğimiz uygarlıkların çoğunda şüphesiz ki şehirliydiler”[12] der.

Almanca, Fransızca ve İngilizce dillerinde kültür ve medeniyet kavramları dolayımında eserler vermiş isimlerin bu açıklamalarından da çıkarılabileceği üzere henüz tam anlamıyla yerleşmiş bir “civilization” ve “culture” tanımı vermek mümkün değildir. Braudel’in ifade ettiği gibi, “ihtiyaç olduğu için bu kelimelerin ortaya çıktığı” gerçeği temele alınırsa kültürden kültüre, dönemden döneme ve dilden dile değişen bir anlam bulutunun “civilisation” ve “culture” kelimeleri ile karşılanmaya çalışıldığı sonucuna ulaşılabilir. Bu durumda yaklaşık olarak söylenebilir ki “culture”, tarım anlamıyla daha geniş bağlamlı ve eski tarihli bir kelime olarak zaten kullanılagelmekteyken, “civilization”a karşılık gelen anlamıyla ise daha çok Alman ve İngiliz ekollerinde yer alır. “Civilisation” kelimesi ise daha çok Fransız ekolünde rağbet görmektedir. Her iki kelime de 18. yüzyılda giderek din ekseninden çıkan Batı’nın oluşmaya başlayan yeni birikimini daha profan bir bağlamda ifade etmek için kullanılmıştır, denilebilir.

Bu tez çalışması kapsamında, “culture” kelimesi, tarımdan yüksek kültüre kadar geniş yelpazedeki anlamlarıyla ve kültür kelimesiyle, “civilization” kelimesi ise ağırlıklı olarak Toynbee’nin Bagby’den aktardığı “kültürün, kentlerde bulunan çeşidi” anlamıyla ve medeniyet kelimesiyle karşılanacaktır. “Civilization” ve medeniyet için bu tanımın tercih edilmesinde İbn-i Haldun’un da benzer bir yaklaşıma sahip olması etkili olmuştur.[13]

[1] Fernand
Braudel, Uygarlıkların Grameri
, (1963), (Çev.: Mehmet Ali
Kılıçbay), 4. Baskı, İmge Kitabevi Yayınları, Ankara 2014, s. 31

[2] Bozkurt Güvenç, İnsan ve Kültür, s. 27

[3] Fernand Braudel, Uygarlıkların Grameri, s.32

[4] İbrahim Kalın, Barbar Modern Medeni -Medeniyet Üzerine
Notlar-
, 1. Baskı, İnsan Yayınları, İstanbul, 2018, s. 27

[5] Mehmet Akif Ersoy, “İstiklal Marşı” (12 Mart 1921)

[6] Albert Schweitzer, Medeniyet Felsefesi, (1929), (Çev.:
Yusuf Kaplan), 1. Baskı, Külliyat Yayınları, İstanbul 2011, s. 96

[7] Peter Burke, Kültür Tarihi, (2004), (Çev.: Mete
Tunçay), 2. Baskı, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul 2008, s. 11

[8] Peter Burke, Kültür Tarihi, s. 19

[9] Peter Burke, Kültür Tarihi, s. 49

[10] Fernand Braudel, Uygarlıkların Grameri, s. 31-32

[11] Fernand Braudel, Uygarlıkların Grameri, s. 33

[12] Arnold Toynbee, Tarih Bilinci, (1972), (Çev.: Murat
Belge), 1. Baskı, Bateş Yayınları, İstanbul 1978, s. I/45

[13] İbn-i Haldun, Mukaddime, (1560), (Çev.: Halil Kendir),
2. Baskı, Yeni Şafak Gazetesi, İstanbul 2004, s.I/157

Ne Düşünüyorsunuz Bu Konuda:

Daha yeni Daha eski