”Bilimadamı Karşısında Mühendis Neyse Felsefeci Karşısında Bilimadamı Odur...”

…dedim, mevzu koptu.Şimdi unutmayayım diye bir takım notlar alacağım buraya. Hocaya laflar hazırlıyorum yani ;’) çok heyecanlı çok. Yarın tüm insanlığın, Türk-İslam Alemi’nin kurtuluşunun başladığı gün de olabilir benim doktora öğrenciliğimin son günü de… :D
Bugün yine epistemoloji yapıyorum, konu sen dön dolaş hissikablel vuku ya epistemolojik bir temel arayışına gel (aslında teorik olarak hep bu civardaydı da, kavramsal olarak hissi kablel vukuya uğramamız yeni sayılır). Tabii bir süredir Kant vari bir çaba içindeyim, inanca yer açmak için bilgiyi buduyorum habire ;) ondan mütevellit idmanlıyım zaten. Bir iki derstir de hocayı sağlı sollu fuleli ataklarla şaşırtmışım. Konuyu civanın ölçtüğü sıcaklık ile bizim hissettiğimiz sıcaklık arasındaki farka dair yapılmış bilimsel bir araştırmadan ve şu malum psikolojik kendilik farkındalığına dair dikdörtgen örneğinden hareketle varlığını hiç bilemeyeceğimiz bir alana dair bilgiyi elde etmeyi cari bilimsel yönteme havale etmenin yanlışlığına getirmişim. Tabii hoca da farkında bilimsel metodolojiye bu kadar bel bağlamanın onu teolojik anlamda nasıl sıkıntılı noktalara sürükleyebileceğinin ama değneğin diğer ucunda da mesela mutasavvıflık diye şarlatanlık yapanlar var ve biraz mahalle baskısının da etkisiyle değneğin ağırlık merkezi bilimsel yönteme doğruymuş gibi davranıyor. Ama “maalesef denge noktası orada değil hocam” dedim/diyecem. “Bir sürü sıradışı epistemolojik deneyimlerimiz var, ne yapacağız bunları” dedim/diyecem. Sonra işte yukarıdaki örnekleri patlattım bu sefer. Hoca bir sendeledi, tabii epistemolojik kabulleri açısından. Tam “hocam hazır bu noktaya gelmişken artık sonrasında yeni metodoloji hakkında konuşmak lazım“ meyanında konuştum ki dersin sonu göründü. Bari bağlantıyı sağlam atayım sonrasına diye “Biz Felsefeciyiz hocam, bilimin metodolojisi bilimi bağlar, bizi değil. Nasıl ki bilimsel gelişmelerin keşfedicisi bilim adamları uygulayıcıları mühendislerse, metodolojinin, bilgiye olan yaklaşımın ne olması gerektiğinin keşfedicisi biz olmalıyız uygulayıcısı bilim adamları“ der gibi oldum tamamlayamadan ders kesildi.
Sonrasında şu karikatür aklıma geldi ama maalesef ders bitmişti. Neyse güç bela buldum karikatürü ama artık sosyal medyada denk geldiğimiz, paylaştığımız şeyleri dönüp tekrar bulmak tam bir zulüm. Bundan sonra işleyiş bu şekilde, güzel birşey görünce önce sitemde paylaşacağım ordan sosyal medyaya göndereceğim.

Bahsi geçen karikatür şudur:

Şimdi olayın bir de metafizik boyutu var, ona şimdi girmiyorum; takipçilerim bilir tavuğun ;) ve sosyal medyanın cürmü elvermez oraya ama karikatürize edilmiş şu diyagramdan da görebileceğiniz gibi epistemolojinin bu yazının başlığı bağlamında yeri sanırım oldukça açık bir şekilde ortada. Şimdi öncelikle bu diyagramı buraya bir yerleştirmiş olayım ki bir daha lazım olunca artık twitter, facebook da birşey aramak zorunda kalmayayım.

Gelelim diyagram hakkında kısa açıkamaya: “Fields arranged by/more pure Purity“ = “Alanların sıralanışı/daha pürlüğe göre Pürlük“ yazıyor üstte. Yani sağa doğru gittikçe bilimlerin uğraştıkları bilginin saflığı, temel oluşu, uygulamalı değil kuramsal oluşu artıyor. Altında bilim alanları sıralanmış. En soldaki garibanlar sosyologlarmış, sonra sağa doğru sırasıyla meslek ismi ve söyledikleri şunlar: Psikologlar “Sosyoloji sadece uygulamalı psikolojidir“ diyor. Biyologlar “Psikoloji sadece uygulamalı biyolojidir“ diyor. Kimyacı “Biyoloji sadece uygulamalı kimyadır“. Fizikçi “…ki o da uygulamalı fiziktir. En üstte olmak güzel“ diyor. Sonra en sağda matematikçi var o ise tamamen farklı biryerde tabii ve diyorki “O hey sizi görmedim çocuklar. Yol şu tarafta“ diyerek mütevazı(!) bir şekilde en üste çıkmış oluyor. Şimdi gördüğünüz gibi bütün bu artizlerin üzerinde atıp tuttukları yapının tamamını atlas gibi omuzlamış olan biri var altta, ona açıklama olarak “Epistemolojik Filozoflar“ (yani bilginin ne olduğu, nasıl bilgi edinilebileceği hakkında düşünen filozoflar) yazıyor. Onun hemen yanında ise sanırım gıdıklamak anlamına gelen “tickle tickle“ yapan Nihilistler(hiççiler) varmış. Yani “Atlas vazgeçip“ ;) bir “sataram köyü ha“ der bırakırsa sırtındakini üstteki herkesin hali harap. Nihilistler o yüzden anarşet ;) oluyorlar (yıkılsın düzen filan istiyorlar. … kendileri de kalacaklar o düzenin altında ya neyse) :D :D Arada gıdıklanmanın etkisiyle bir ufak deprem olur, onun da hikmetini işte şimdi anladınız sanırım.

Şimdi o Atlas yorulmuş, çöktükçe çökmüş, hatta ufak ufak çaktırmadan nihilistlerin de omuzuna indirmiş yükün birazını (postmodernizm) ama bunlar nihlist, güven olur mu? Olmaz tabii. Yıkarlar ele herşeyi “eylerler perdeyi viran“
Neyse geyik çok yaptık şimdi asıl konuya geleyim derken tabii unuttum bulduğum çözümü :D :D Tüh insanlığın kurtuluşu yine gecikecek :D :D
Yarın derste aklıma gelir inşaallah. Hem de hayırlı gün Cuma :D Var bi hikmeti bak. Şimdilik bununla eğleşin yarın kaç numarayla kimin oyuna gireceğini duyururum ;)

Ne Düşünüyorsunuz Bu Konuda:

Daha yeni Daha eski